2 Haziran 2018 Cumartesi

DADA (1916 – 1920) | Anti-Sanat Hareketi


I. Dünya Savaşı’nın dehşetine bir tepki olarak ortaya çıkan Dada, aslında bir sanat hareketi değildi. Dahil olan isimlerin beyanına göre, Dada, I. Dünya Savaşı’nın vahşetini ve böyle bir şeyin yaşanmasına izin veren tüm dünyayı saran cinnet halini protesto eden bir ‘’anti-sanat’’ hareketiydi. I. Dünya Savaşı’nın başlamasından iki yıl sonra, 1916’da tarafsız İsviçre’de başlamıştır.

Dada’nın başladığı yer, Alman şair ve düşünür Hugo Ball’in , 1916’da Zürih’in bir arka mahallesinde açtığı Cabaret Voltaire, gece kulübüyle sanat lokali arasında bir mekandır.



O sıralar Zürih’te bulunan hemen tüm genç sanatçılar gibi bir göçmen olan Ball’in amacı, I. Dünya Savaşı’na muhalif bir ekibin bir araya gelip birlik olabilmeleri için bir mekan yaratmaktır. Savaşın acımasız gerçekleri, Dadaistler tarafından toplumun ve kültürün baskıcı katılığının sonucu olarak algılanmıştı. Dadaistler, ‘’insanın insana yaptığı zalimlik’’ yüzünden sanatı ve toplumu ikiyüzlü ve sığ bulduklarını ifade ettiler. Savaşa başkaldırarak zamanın sanatsal ve kültürel değerlerini sorgulamaya başladılar.


Bruist konserler, sesli şiirler, absürd metinler, gündelik hayatın nesnelerini bir araya getirerek yapılmış aktör kostümleri; bütün bunlar kamuoyunu şok etmiş ve şaşırtmıştı. Sanatçılar, o güne değin geçerliliğini korumuş tüm değerleri saçmalaştırarak ve herkesin sanattan anladığı şeyi ters yüz ederek, Hans Arp’ın hatırladığı kadarıyla, ‘insanın aptallığını ve kendini beğenmişliğini protesto etmek’ istiyorlardı. Francis Picabia da bu konuda, ‘kafa, düşünce yönünü değiştirebilsin diye yuvarlak yapılmış’ diyordu. İsviçre’deki Dadaist grubun içinde birçok ülkeden sanatçının yer alması, bu derinlikli saçmalık sanatının kısa sürede Avrupa içinde ve dışında yaygınlaşmasını beraberinde getirdi.



Sanatı doğrudan politik bir duruşun dışavurumu olarak kullanan Fütüristler gibi sanatı değiştirmek değil yok etmek isteyen Dada’nın tavrı, özünde dünyanın gidişatına ilişkin derin bir çığlığın ifadesidir.Rumen asıllı Tristan Tzara, 23 Temmuz 1918’de, ileride Dada’nın kuruluş beyannamesi olarak yorumlanacak 1918 Dada Manifestosu’nu sunar. Tamamen rastlantılara dayalı ve geçerli yazın kurallarının dışında bir edebiyat anlayışı geliştiren şair, şiirlerini gazeteden kesilen sözcükleri bir şapkada karıştırıp rastgele çekerek oluşturur. Tzara, 1917’de Dada Dergisi’ni çıkarmaya başlar. Dada manifestosundaki sanatçılar, sanatın da sınıfsız bir topluma hizmet etmesi gerektiğini savunur.


Sanatla, Muhabbetle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder