24 Temmuz 2019 Çarşamba

Güneş ve Ay | Remedios Varo - Star Slurry


Güneş ile Ay arasındaki farkı bilir misiniz?

Güneş görkemlidir. Belki biraz kibirli, hatta ukala. Işık saçar, bir yıldızdır parıldar; ama yaklaştırmaz yanına kimseyi. Kibirlidir, yaklaşanı yakar. Bu yüzden yalnızlığa mahkumdur. Ukaladır; bensiz yaşayamazsın diyen eski sevgili gibi, gidersem karanlığa gömülürsün der. Her gece de ısrarla hatırlatmaktan vazgeçmez.

Giderken koca bir günü karanlığa gömer, onun yokluğunu fark etmeyen tek bir canlı yoktur. Fark edilmek ister. Doğar her gün yeniden, gecenin karanlığını ışığıyla sular. Tüm canlılar yüzünü ona döner. Batarken, renkten renge bular gökyüzünü, bulutları boyar. Gidiyorum der. Ağlatır yansıyan ışıklarında denizin dans eden dalgalarını.

Oysa Ay...
Ay öyle mi?

Kimse fark etmez gelip gittiğini... Karanlığın naif prensesi, sessiz sedasız gelir sahnesine. Turgut Uyar'ın Göğe Bakalım dizelerinde olduğu gibi, başını tesadüfen geceye çevirmeyen göremez varlığını, fark etmez. Kibirli değildir Güneş gibi.

Sessizce batar vakti geldiğinde... Tıpkı tek başına evinde günler sonra ölü bulunan kimsesiz komşu gibi. Sessiz sedasız ayrılır sahnesinden. Görkemsiz, telaşsız, fark ettirmeden. Ama içten içe yanarak, renkten renge bürünerek gider... Sırf belki biri görür diye, en tepedeyken bembeyaz ışıldar. Vakit geçip de fark edilmedikçe, Güneş'e benzemeye çalışır, sararır... Sonra bu çabanın yersiz olduğunu anlayacak ki utanıp kızarır, batmadan evvel...

Aslında bilmez ki naif Ay, en görkemli halidir kıpkırmızı bir alev parçası gibi semalarda süzüldüğü o an. Kimseye duyurmadan sessizce bir dağın arkasında kaybolur. Ne Güneş gibi günü geceye bağlar, ne de günün ilk ışıklarına kavuşturur... Vakitsiz bir vakitte, olmadık bir alacakaranlıkta, kendini saklar dağların arkasına.

Fark etmek lazım. Sadece bakmak değil, görebilmek lazım. Gördüklerimize şükredebilmek lazım. Güneş'in o engin keskin karanlıkları yumuşacık ışığıyla aydınlığa kavuşturduğu o mistik an'a şahit olmak lazım. Ay'ı takip etmek lazım. Dolunay iken koskocaman belli belirsiz bir şeffaflıkta doğup, yukarılara yükseldikçe küçülerek bembeyaz ışıldadığını, gittikçe sararıp, kızarıp battığını görebilmek lazım.

Bu gün bir eser incelemesi yahut bir sanat akımı anlatısı gerçekleştirmedim. Nitekim yine de faydalı bir yerden konuyu sanata bağlayabileceğimi düşünüyorum. Size sevdiğim Ay temalı bir resimden kısaca bahsetmek isterim.



Remedios Varo'nun Star Slurry isimli sürrealist çalışması. Kafesteki Ay beni en çok etkileyen metaforlardan biridir bu resimde çünkü ressamın kaybettiği çocuğunu imgeler.

Maddi durumu yetersiz olduğu için kürtaj olmak durumunda kalan Varo'nun bir daha hiç çocuğu olmaz. Bu sebeple kendini bulutların üzerinde bir kulede, yıldızları öğütüp yemek haline getiren makine ile kafesteki Ay'ı kaşıkla beslerken tasvir eder. Oldukça etkileyici bir kompozisyon olduğu aşikar.

Şimdi metaforları çözümleyelim. Neden bulutların üzerinde bir kule? Muhtemelen o dönemde, istediği özgür hayatı yaşayamayan kadınlara bir vurgu yapılıyor. Ay'ı çocuğu yerine koymuş ve kafesin içinde göstermek istemiş. Zaten kuleye kapatılıp, özgürlüklerinden uzaktayken Ay'ı tekrar bir kafese daha sokması ilgi çekicidir.

Sanatla, Muhabbetle...