30 Ekim 2016 Pazar

Can Bonomo ve Şiirleri


    'Delirmek, Belirmektir' çünkü bu hayata dair olan en güzel şeyler ya en çarpıcı şeylerdir ya da hiç yokturlar, demiş Can.

    Şöyle hayranıyım, böyle seviyorum diye başlamayacağım. Başarılı işlerin her zaman peşinde olunması gerektiğine inanıyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta, bir insanın her işte başarıya ulaşabilmesi. Şarkı söylersin, sesin güzeldir. Buna ek olarak söz filan yazıp, beste yapmaya uğraşırsın oda beeelki. Ya da resim yapıyorsundur. Sadece resim yaparsın, ne yapacaksın başka. Edebiyatı seviyorsundur, okumayı, yazmayı seviyorsundur, yazarsın. Şiirler biriktirirsin. Böyledir değil mi? Bir insan bir konuda iyidir, bölünürse eksik kalır ya da eksik yapar. Her şeye yetişemez. Onu da yapıyım, bunu da yapıyım, hepsi benim olsun dersen; hepsi yarım yarım kalır.

    Diye inanırdım. Lakin değilmiş, yıkıldım. Meğer hepsi benim üşengeçliğimmiş. Yapan yapıyor arkadaş, mesela Bonomo.

    Bir çoğumuz Eurovision ile tanıdık onu, dürüstüz. Orada dinledim, sevdim açıkçası. Belki biraz da milli gurur hani bizi temsil ediyor, sevmeliyim gibi. Sonra bir iki dinledim, Ooze Venue' de konseri oldu, abimi zor zanaat ikna ettim götür beni diye. Dinledik ettik sevdik iyi hoş derken, şiir yazıyorum dedi. Kitap çıkaracağım yakında dedi. Beni kalbimden vurdu. Bono'cum sen zaten şarkı söylüyorsun, şarkı sözlerini bile kendin yazıyorsun (bunu artık çok az yapan var), konserlerin var, işin gücün başından aşkın... Bahaneymiş bunlar. Adam kapı gibi kitap çıkardı, Delirmek Belirmektir efendim dedi. Tabi gidilir, kitap hemen alınır, imza günleri kovalanır, imzalatılır falan... Zaten bilenler bilir kitap çıkarmadan önce Ot'da da şiir yazıyordu Bonomo (hala yazıyor). Her ay dergi çıksa da acaba ne yazdı okusak diye beklerdim. Ara ara instagramından paylaşırdı bi' kısmını, merakımı artırırdı. Derken kitap ilaç gibi geldi. Kıyaslamaya girmeyeceğim ama şiirleri bir başka güzel değil mi?

    Ben böyle şiirleriyle günlerimi geçirirken, resim sergisi açacağım dedi. 'Can'ım sen daha ne yapacaksın?' diyemedim. İllustrasyon eğitimi aldığını okumuştum ama bir insan kaça bölünür daha ve kaç şeyi başarır? Bana tüm bu sorularımın cevabını yaşatarak veriyor, sağolsun. Keşke sergiyi İzmir'de de tekrarlama şansı olsa... Gazetelerden, haberlerden, kendi paylaştıklarından takip ettiğim kadarıyla pop art ve illustrasyon karışımı, belki kolaj da vardır, böyle karışık bir teknik. Sevilesi boyutlarda koca koca tuvaller... Şimdiki teknolojiyle tarihteki karakterleri harmanlayan konusu, renkleri kullanımı, inceleyebildiklerimden dikkatimi çekenler.

    Belki biraz dinlenir derken ikinci kitabı 'Şu Sevdalar Tevatürü'nü çıkardı Can. O kadar üretken ki, albümdü, sergiydi, kitap çıkarmaydı falan sıralamasında bir hatam varsa affola... Ne denir, kitapların ikisini de yutasım var... Haa, bu yoğunlukta kitap kapaklarını kendi tasarladığını eklemeyi de unutmamalıyım. Bırakın her şeyi ben yaparım diyor sanki.

    Koştur Can, idolümsün!

    Bu kadar Can dedikodusundan sonra bir şiirsiz kapanış olmazdı.
 

    İnce Uyum
    
    Bir şiiri tutup iki ucundan dünyaya doğuruyorum
    Bir başak kadar ince veya
    Ellerin kadar beyaz
    Bir hikaye düşüyor peşime kurtulamıyorum
    Sonra birden büyüyor tüm çiçekler
    Öteler başaklardan
    Romalardan büyüyor
    Bir merhaba yoldan çıkıyor nasılsın oluyor
    Bir ekmeğin içini oyup kuşlara veriyoruz
    Bir kuş selam veriyor geri
    
    Ve bir hayır evet oluyor seviniyoruz

    Sen beni öpsen

    İstanbul jeopolitik açıdan önem kazanır bakma
    Bunlar daha köprü yapıp duruyorlar
    Bir şiiri tutup iki ucundan dünyaya doğuruyorum
    Bir papatya kadar narin
    Ya da gözlerin kadar siyah

Can Bonomo vedası,

Muhabbetle...
    
   






29 Ekim 2016 Cumartesi

Klasik Yunan Sanatı (İö ~500 - 320)

   Klasik Yunan Sanatı (İö ~500 - 320)

   Yunanlar dikkatlerini insana, akla ve doğaya çevirmişlerdi, bu ilgileri sanatlarında da açıkça görülmektedir. İnsana ve çevrelerindeki doğaya duydukları hayranlık dolu merak kendini gerçekliğin detaylı incelenmesinde göstermektedir. Öte yandan güzelliğe de tutkuyla bağlıydılar. Bu yüzden gördüklerini idealize ettiler. Klasik Yunan sanatını şekillendiren, doğalcılığın ve idealizmin bu karışımıdır.
 
   Mısırlıların aksine Yunan sanatçılar öbür dünya yerine yaşadıkları dünyaya odaklandılar. Zihinsel gelişime duyulan hayranlığın bedensel hünerlerdeki yansıması kendini ilk kez İö 776'da kayıtlara geçen olimpiyat oyunlarında gösterdi. Zihnin ve bedenin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi yaygın bir amaç haline geldi ve bu popüler arzuların bir karşılığı olarak sanatçılar kusursuz figürler ve çevre tasvirleri üstünde çalıştılar. Tanrıların, ideal insanları andıran varlıklarına duydukları inanç, güzelliğin ve kusursuzluğun yüceltilmesinin sebeplerinden biriydi.
   Dini ve kamusal yapıların süslenmesi için üretilen eserler sayesinde Atina'da yaratıcılıkta patlama yaşandı. Yapılar, mitolojik hikayeleri, kahramanları, tanrı ve tanrıçaları içeren kabartmalar, duvar resimleri ve olmazsa olmaz heykellerle kaplanıyordu. Figürler, gençlik ve enerji dolu, gövde orantılı ve düzgün, uzuvlar ince ve kaslıydı. Sanatsal fikirler çığır açıcıydı. Gerçekçi unsurlar ilk defa inceleniyor, sanatçılar hayatı gördükleri gibi tasvir edebilmek için ayrıntıları hassaslıkla işliyorlardı. Ne kadar zarar görmüş olurlarsa olsunlar, bu dönemin eserlerinde sanatçıların t teknik ustalıkları ve ayrıntılı gözlem yetenekleri hala görülebilmektedir.

  Mükemmel oranlar 
  Yunanlar tarafından isimlendirilen Altın Oran, dikdörtgenlerle ölçülen ve evrensel olarak göze hoş gelen orantıların dengesidir. İlk olarak eski Mısırlılar tarafından kullanılan Altın Oran yüzyıllar sonra Leonardo Da Vinci tarafından, dengeli orantıları bütün eserlerinde uygulayan Phidias'a atfen 'phi' olarak adlandırılmıştır.