Botticelli bu tabloda mitolojik bir konu işler. Hesiodos’un
Theogonia adlı eserinde bahsettiği üzere, Uranos’un Kronos tarafından kesilen erkeklik organlarının
denize düşmesi ile Venüs’ün doğduğunu ve Kıbrıs’tan karaya çıktığı rivayet
edilir. Yani Botticelli’nin tasvirindeki gibi, dalgaların köpüğünden doğan Güzellik
ve Aşk Tanrıçası Venüs; doğurganlığı
simgeleyen midye kabuğunun içinde, rüzgar tanrıları tarafından ayakta olarak
kıyıya çıkmıştır. Kıyıda kendisini kırmızı bir örtüyle sarıp sarmalamayı
bekleyen baharın tanrıçası Flora beklemektedir. Soldaki iki rüzgar tanrısının
kuvvetiyle uçuşan saçlar, dalgalanan kumaşlar resme hareketli bir hava katar.
Resmin yapıldığı
dönemi incelersek eğer, alışılagelmiş motiflerin ve temaların dışına
çıkılmadığı sadece Hıristiyanlıkla ilgili dinsel konular işlenen bir dönemden
söz ediyoruz. Fakat Rönesans’ın doğuşuyla birlikte 15. yüzyılın ortalarından
itibaren Antik Çağ’ın sahip olduğu hümanizm anlayışı benimsenmeye başlanmış ve
o dönemin koşulları içinde Antik Çağ yeniden anlaşılmaya, üretilmeye
çalışılmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında artık Hıristiyan konularının yanı sıra
Yunan efsaneleri, tanrı-tanrıçaları ve kahramanları da sanata konu olmaya
başladı. Botticelli’nin eserinde gerçek insan boyutunda, erotik ve zarif
doğallık içindeki bu ilk anıtsal çıplak kadın, klasik dönem sonrası sanatına
hakim olacaktır. Köpüklerin içinden çıkıp karaya vuran bu güzel kadın, aslında
Rönesans’ın da en büyük hayalini simgelemektedir: ‘insan’ın, Antik Çağ’ın
küllerinden yeniden doğuşu.
Bugün Floransa’da
Uffizi Galeri’de bulunan bu eser, tuval üzerine yağlıboya tekniğinde olup,
172x278 cm boyutlarındadır.
Sanatla,
Muhabbetle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder