20. yüzyılda iki büyük dünya savaşının
geçtiği dönemden tüm sanat dünyası ve sanatçılar ağır etkilenmişti. Fakat bu
sanatçılardan biri var ki, yaşamını idame ettirip bu eserleri bizlere
ulaştırması bir mucize!
O muazzam sanatçı, Marc Chagall
(1887-1985). Ülkesinden kovuldu, sürgün edildi, ölüm kamplarından son anda
kurtuldu... Tüm bunlara rağmen neşe ve aşk dolu resimler üretmekten hiç
vazgeçmedi. Chagall, tüm anılarını ve yaşanmışlığını bir kitap gibi
eserlerinden okuyabileceğimiz nadir sanatçılardan biridir.
Rusya’nın Vitebsk kentinde bir Yahudi
köyünde doğmuş olan Chagall, dokuz kardeşiyle birlikte sanatla hiç ilgisi
olmayan geleneksel bir ailede yetişti. Resim yeteneğini küçük yaşta fark eden
annesi onun için büyük bir şanstı. Dönemin olaylarından dolayı Yahudi
çocukların okuması yasak olan sanat okullarına, annesinin çabası ve desteği
sayesinde girdi. St. Petersburgda üç yıl eğitim aldıktan sonra, o dönemde
sanatın başkenti olan Paris’i görmek üzere yola çıktı.
Geleneklerine ve dine bağlı bir aileden sonra Paris'in özgürlüğüne tutulan Chagall, ilk dikkatini çeken fovizm ve kübizm gibi akımları denedi. Ama sonunda çocukluğunun dünyası hayalgücü ile birleşerek, anılarından yola çıktığı ve hiçbir akıma sığdıramadığımız bambaşka bir sanat tarzı ortaya koydu. Temelinde Vitebsk kentinde geçirdiği çocukluk anıları ve Yahudi geleneklerinden oluşan sanatında, kübizm ve fovizmi kendine has bir dönüşüme uğrattı.
Şekil 1. Marc Chagall, Ben ve Köyüm, 1911, tuval üzerine yağlıboya, 191x151 cm. Museum of Modern Art, New York |
Tam anlamıyla belleğinin bir yansıması olan
‘Ben ve Köyüm’ adlı eseri, hatıralarını sembolleştirerek çocukluğundan
yansımalar sunduğu bir rüya sahnesi izlenimidir. Gerçekten yaşanmış anıların
bir araya toplandığı bu imgeler bütününde ilk göze çarpan, sanatçının büyük
yeşil portresi ve göz göze geldiği bir inek portresi. Bağ kurduğu belli olan
inek rüya mı görüyor yoksa kafasının içinde biri gerçekten süt mü sağıyor? Bu
Chagall’ın çocukluğunda annesini süt sağarken hatırlama biçimi olmalı. Bu
romantik bakışmanın arasından geçen yolda, sıra sıra evlerden bazıları ters
dönmüş, hatta içinden bir papazın baktığı kiliseden dumanlar çıkar. Chagall,
dönemin Yahudi olaylarını eserlerine bu şekilde yansıtmış olacak ki, benzer
sebepten inek ve kendi portresinde de haç kolyesi görülüyor.
Tarlaya giden bir çiftçinin karşısında
evlerle birlikte ters dönmüş bir kadın olması, bu manzarada hiç de tuhaf
durmuyor. Belki de sanatçı, bazı imgeleri ters düz ederek, dönemin şiddetini,
acısını ve kötülüğünü istemediğini vurguluyordur.
Şekil 2. Marc Chagall, Köyün Üstünde, 1914-18, State Tretiakov Gallery, Moskova. |
Sanatçı, ‘Köyün Üstünde’ adlı eserde
köydeki evlerin görüldüğü bir manzarada mutluluktan uçan aşık çiftin bulunduğu
bir kompozisyon oluşturmuş. Doğduğu kentten uzakta olması nedeniyle eserlerinde
sık sık memleketine dair mimari imgeler görürüz. 1915 yılında Bella Rosenfeld
ile evlenen Chagall’ın eserlerindeki aşık çift esinlenmelerini mutlu ve huzurlu
hayatına bağlamak olasıdır. Eşi Bella’nın ölümü, 2. Dünya Savaşı ya da
soydaşlarının katledilmesi bile Chagall’ı resimlediği mutlu ve aşk dolu
temalardan uzaklaştıramamıştır.
Chagall eserlerindeki bu fantastik
unsurlar sebebiyle gerçeküstücülükle özdeşleştirilir. Fakat onu bu akımdan
ayıran özellik, hiçbir zaman biçimsel arayışlara girmemesi ve betimlemeye
ağırlık vermesidir. Bu sebeptendir ki, sanat hayatı boyunca tek bir akım seçmek
yerine, yaşadığı dönemdeki tüm akımlardan etkilenerek kendi betimleme sanatını
yaratmıştır. Son dönem çalışmaları çok çeşitli olan Chagall, Henri Matisse gibi
vitray, Pablo Picasso gibi seramikler üretti. 28 Mart 1985’te öldüğünde,
ardında çok mutlu eserler bıraktı.